
Psikososyal müdahale, bireyin iyi oluş halini desteklemek amacıyla yapılan bilişsel, sosyal, davranışsal yöntemlerdir. Bu açıdan danışmanlık vermek, destekleyici tekniklerden yararlanmak, akut travma döneminde grup çalışmaları gibi bir çok şey psikososyal müdahale kapsamına girmektedir.
Bir süredir ortaokul zamanında okuduğum ve o zaman çok ilgimi çeken Türkçe Reçete isimli Ömer Seyfettin öyküsü aklıma gelmekteydi. Aslında orada doktorun yaptığı müdahalenin bir çeşit psikososyal müdahale olduğunu fark ettim. Terapi kelimesi Türkçe literatürde ilk olarak 1923 yılında Hüseyin Rahmi Gürpınar, psikoterapi kelimesinin ilk ne zaman kullanıldığını bulamadım ancak yine Nişanyan Sözlüğe göre psikanaliz kelimesinin ilk kullanımı “Terbiyede yeni bir usul: psikanaliz [Mual, 1926]” şeklindedir. Ömer Seyfettin ise 1920 yılında ölmüştür, yani eserinde her ne kadar psikososyal bir müdahaleden söz etmiş olsa da aslında ondan sonra bu kelimeler dilimize yerleşmiştir. Bu açıdan Doğu şifacılığında malihülya hastalığı, Batı’da ise melancholia bugün bildiğimiz adıyla majör depresif bozukluk için İbni Sina’nın ve devamdakilerin tatlı yemeyi önermeleri, nilüfer şerbeti içirmeleri, hamama gidip gevşemelerini istemeleri de dikkat çekmektedir. Malihülya hastalığına yakalanan kişi yalnız bırakılmaz genellikle bimarhanelerde daha neşeli ritimli müziklerle tedavi edilirlermiş.
Türkçe Reçete öyküsünde ise Belkıs Hanım, kocasıyla tartıştığı bir sabahın akşamında hastalanır. Bağırmak, geceliğini yırtıp parçalamak ister. Kalbinde bir baskı vardır ve baş ağrısı yaşar. Paralizi yaşamaktadır ve buna eşlik eden inleme ve titreme nöbetleri vardır. Ölmek üzere olduğu gerekçesiyle bir an evvel Doktor Şerif Bey’in gelmesini ister. Bu hekimin ünü “insanı lafla iyi etmesi” üzerinedir. Doktor Şerif Bey, hastalık sebebiyle yanına geldiği Belkıs Hanım’ı daha gördüğü anda
– Görüyorum ki, bir ilkbahar sabahı kadar pembe, bir dişi kaplan kadar kuvvetli/yeni açan bir gül tomurcuğu kadar sağlam, yaşıyorsunuz.
der ve sonrasında yatakta oturan hastasıyla içmek için birer bol şekerli kahve ister hizmetçiden. Bu süreçte ise Belkıs Hanım’la İstanbul dedikodular, aşıkları ile kaçanlar, ayrılanlar, basılanlar, Avrupa’daki kadın hakları, barışan çiftler hakkında sohbet ederler.
Belkıs Hanım, Avrupa’daki kadınların sığınılacak yerleri olarak manastırlara kapanmaktan söz eder ve Şerif Bey buna karşı çıkarak sözü İsviçre’ye kaçanların dedikoduları ile devam ettirir. En sonunda Belkıs Hanım şenlenmiş ve söz ettiği belirtilerin hiçbiri ortada kalmamıştır. Giderken Şerif Bey’den ilaç ister. O dönemde reçeteler Fransızca yazılmakta ve eczacılar bu formülleri hazırlayıp hastalara vermektedirler. Ancak doktor şöyle bir reçete yazar:
“Belkıs Hanım fena halde asabından rahatsızdır! Başındaki ağrı, midesindeki bulantı, vücudundaki kırıklık geçmek için behemehal şu tedbirler alınacak: Her sabah soğuk su ile ellerini, yüzünü yıkamak! Moda gazetelerinde gördüğü son şekil iki tayyörü hemen terziye ısmarlamak! Ağır lûtr bir manto… Babayan’a son gelen elmaslardan, incilerden en aşağı yedi parça hemen alınacak. Her gün temiz, kiralık bir otomobil içinde iki saat kadar bir gezinti! Bu program noktası noktasına takip edilmezse rahatsızlığın pek vahim, pek tehlikeli ihtilâtlara (başka bir hastalığa yol açmaya) sebep olacağını fen namına haber veririm!“
Öykü Belkıs Hanım’ın şaşkınlığı ve minnetiyle biter.
Burada belirtilere baktığımızda histerik nevroz yaşayan Belkıs Hanım konversiyon belirtileri göstermektedir. Yaşadığı bazı belirtiler ise panik atakla kesişmekle birlikte tam tabloyu göstermez. Daha çok öykü içerisinde düşünüldüğünde belki baskılanmış veya bastırılmış bir öfkeye işaret eder. Bununla birlikte Şerif Bey’e “Siz doktor değilsiniz… Duygulu bir koca, hisli bir erkek..!” demek isterken bunu baskılar ve “Lokman’sınız, azizim Lokman. Küçük bir Lokman’sınız. Sizi bütün kendim gibi hasta arkadaşlarıma tavsiye edeceğim.” der. Bu açıdan bakıldığında bastırılan bir libido görmemizle birlikte aktarım ilişkisi de bize göz kırpmaktadır. Gelen kişi bir şifacıyken, hastanın ihtiyacına bir tedavi ile cevap vermesi sonucu dürtünün nesnesi olur. Sonrasında baskılanan bu malzeme simgeleştirilerek Lokman’a dönüştürülür ve cinsel olarak arzulanamaz, daha ulvî bir biçimde bilince sunulur. Kendi gibi hasta başka arkadaşlara tavsiye etme de bizlere özdeşim ve özdeşim nesnesi üzerinden doyumu işaret eder. Belki de asıl arzu, Doktor Şerif Bey’i yeniden görmektir ki histerinin tekrarlayan tiyatral hallerini de akla getirir.
Şerif Bey’in tedavisi öncelikle arzuyu açığa çıkartmak ve bir anlamda doyum için dile getirilmesine aracılık etmektir. Elbette ki günümüzde bildiğimiz anlamda bir psikoterapi kesinlikle değildir. Ancak bazı izler ve psikososyal müdahale açısından benzerlikler de görülmektedir. Günümüzde bilişsel davranışçı psikoterapinin depresyon tedavisinde öngördüğü davranışsal aktivasyonu da bu reçetede “gezme, alışverişe çıkma, güne normal bir şekilde başlama” vb. şekillerde görmekteyiz.
Buradan toparlayacak olursam aslında psikoterapi ve psikososyal müdahalenin hem çok doğal bir iletişim sürecinde olduğu ancak kendine has da ilke ve metotları olduğunu benzerlikler ve farklılıklar üzerinden Türkçe Reçete hikayesi ile değinmek istedim. Benim için de üzerine düşünüp yeniden hikayeyi okurken güzel bir deneme oldu. Belki ileride edebiyatta psikososyal müdahale izleri üzerine daha akademik bir yazı da kaleme alırım.
Buraya kadar geldiğiniz ve size düşüncelerimi ifade etme imkanı sunduğunuz için teşekkür ederim. Sizin düşüncelerinizi duymam için de lütfen kelimelere dökün ve yorum yahut e-posta olarak yazın.