(Ç.N. : Bu çeviride “memory” için bellek kelimesini kullandım çünkü yazıda Bion’un söz ettiği hatırlama biçimi bir önceye takılma, bilinmiş bir şeyin yeniden ve yeniden tekrarı biçimindedir. Hafıza kelimesinin kökeni korumak, muhafaza etmektir. Bu açıdan aslında bilinen bir şeye tutunup kalma halini de yansıtır. Ancak bellek kelimesinde bellemek, bir şeyi iyice tekrar ederek öğrenmek ifadesinden, belletmekteki hem zorlama hem de tekrar ettirerek öğretme halinden ötürü bunu kullanmayı uygun gördüm. Yazıda arzu meselesi açısından daha sindiremediğim yerler var ancak yakın zamanda bu yazıya Ogden’in yorumu içeren bir makaleyi çevireceğim. Onda aradığım başka cevapların olacağını düşünüyorum. Keyifli okumalar!)
Bilinçdışı güçlerin etkileri tarafından çarpıtılmış olmasından dolayı, gerçeğin bir kaydı olarak belleğin daima gözü boyanmıştır. Arzular, gözlem zaruri olduğunda zihnin yokluğu sebebiyle yargının işleyişine müdahale eder. Hükmedilen malzemelerin seçilimi ve baskılanması aracılığıyla arzular muhakemeyi çarpıtır.
Bellek ve Arzu, zihnin duyumsal deneyimlerden kaynaklanan bu yönlerini kullanır ve pekiştirirler. Böylece onlar, duyum izlenimlerinden türeyen ve duyumun izlenimlerine hizmet etmek üzere tasarlanmış kapasiteyi desteklerler. Sırasıyla, olması gerekenin duyum izlenimlerine ve henüz gerçekleşmemiş olanın duyum izlenimleriyle ilgilenirler.
Psikanalitik “gözlem” ne olmuş bitmiş olanla ne de olacak olanla ilgilidir ancak ve ancak “olmakta oluyor olanla” alâkadar olur. Daha da ötesi, psikanalitik gözlem duyum izlenimleriyle veya duyumun nesnesiyle alâkadar değildir. İster başarılı bir şekilde adlandırılmış veya adlandırılmamış olsun ister ortaya konmuş veya konmamış olsun, her psikanalist depresyon, anksiyete, korku ve ruhsal gerçekliğin diğer yönlerini bilir. Bunlar psikanalistin gerçek dünyasıdır ve onun gerçekliğinden psikanalistin hiç şüphesi yoktur. Bir örnek vermek gerekirse; henüz anksiyete de bir kokuya, biçime, tada sahip değildir. Duygusal deneyimin duyumsal refâkâtinin farkındalığı, psikanalistin olması gereken gerçeklik sezgisine bir ayak bağıdır.
Psikanalistin katıldığı her seansın ne geçmiş bir hikayesi ne de bir geleceği olmamalıdır.
Hasta hakkında “bilinen” şeyin başka bir önemi yoktur: Ya yanlıştır ya da alâkasız. Bir şey hasta ve psikanalist tarafından “biliniyorsa” bu şeyin artık süresi dolmuştur, kullanılmıyordur. Eğer bir şey birisi tarafından “biliniyor” ancak ötekinde mevcut değilse, bir savunma veya ızgara kategorisindeki 2 element (1, 2) işlemektedir. Her bir seansın en önemli noktası bilinmezliktir. Hiçbir şeyin bunu sezmekten alıkoymasına izin verilmemelidir.

Her seansta değişim meydana gelir. Karanlıktan ve biçimsizlikten dışarıya doğru bir şey gelişir. Bu değişim belleğe yüzeysel bir benzerlik taşıyabilir ancak bir kez deneyimlendiğinde asla bellekle karıştırılamayacaktır. Bütünüyle tamamen var olma veya açıklanamaz biçimde ve aniden yok olma niteliğini düşlerle paylaşır. Bu değişim, psikanalistin yorumlamak üzere hazır olması gereken şeydir.
Bunu yapmak için psikanalistin düşüncelerini disipline etmeye ihtiyacı vardır. İlki ve en önemlisi, her psikanalistin de bildiği üzere, mümkün olduğu kadar kapsamlı bir analiz yapılmış olmalıdır ve seansta söylenen hiçbir şey bu konuda şüphe uyandırmamalıdır. İkincisi, bellekten dikkatli bir şekilde kaçınmayı zihninde işleyip geliştirmelidir. Notlar, kaydedilebilecek konularla sınırlanmış olmalıdır ki görüşme programı buna belirgin bir örnektir.
Akabindeki şu kurallara bağlı kalın:
1) Bellek: Geçmiş seansları anımsamayın. Her ne olduğunu veya ne söylendiğini hatırlamaya ilişkin itki ne kadar büyükse, ona direnme ihtiyacı da o kadar fazladır. Bu itki, duygusal bir krizi hızlandırmış gibi göründüğü için, kendisini olmuş bir şeyleri hatırlamak için bir dilek biçiminde sunabilir: Hiçbir krizin bu kuralı ihlal etmesine izin verilmemelidir. Sözde olayların zihni işgal etmesine izin verilmemelidir. Öteki türlü, seansın değişimi gözlenebilir olduğunda veya gerçekleşirken tek seferde gözlemlenemeyecektir.
2) Arzular: Psikanalist seansın/haftanın/sürenin sonuna yaklaşmaya ilgili herhangi bir arzudan kaçınmayla başlayabilir. Sonuç, iyileştirme ve hatta anlayış arzularının çoğalıp katlanmasına izin verilmemelidir.
Bu kurallar her zaman takip edilmelidir, sadece ve sadece seanslar sırasında değil. Zamanla psikanalist belleğin ve arzunun baskısının farkındalığına daha çok erişecektir ve onlardan sakınmada daha becerikli hale gelecektir.
Analizin örüntüsü değişecektir. Kabaca söylemek gerekirse, hasta bir zaman boyunca gelişiyor gibi gözükmeyecektir ancak her bir seans kendi içinde tamamlanacaktır. İlerleme yükselen rakamlarla ve değişen duygudurumla ölçülebilecektir, fikirler ve tutumlar yapılan herhangi bir seansta görünür olacaktır. Kaybolması gereken malzemenin tekrarıyla seansların tıkanması daha az, ve sonuç olarak seanstan seansa hızlanan bir tempo olacaktır.
Psikanalist, her seansta hastayı daha önce görmediğini hissedeceği bir zihin durumu elde etmeyi hedeflemelidir. Eğer daha önce gördüğünü hissetmekteyse, yanlış hastayı tedavi ediyordur.
Bu yordam, son derece içe işler durumdadır. Bu nedenle psikanalist, belleği ve arzuyu sürekli olarak dışlamayı hedeflemeli ve sonuçlar ilk başta tedirginlik verici görünüyorsa da çok fazla huzursuzlanmamalıdır. Psikanalist buna alışacak ve psikanalitik tekniğini, hızlı bir şekilde deneyime bırakan, ancak zihinsel yetinin nörojik olarak kesin çürümesine yol açan, kusurlu bir şekilde hatırlanan hafif deneyimin değişen kumulları üzerinde değil, evrimi sezen sağlam bir temel üzerinde inşa etme tesellisine sahip olacaktır. Gelişen seans aşikardır ve sezimi çürüyüp bozulmaz. Bir şans verilirse erken başlar ve geç bozulur.
Yukarıda söz edilenler, savunulan ilkelerin uygulamaya koyulmasından damıtılmış kısa bir açıklamadır. Teorik çıkarımlar her psikanalist tarafından kendisi için çalışılabilir. Bunlar kusursuz bir şekilde “hatırlanan” genelleştirilmiş teorilerden değil, benzersiz bir bireyle yaşanan duygusal deneyimden elde edilmiş olduğu için psikanalistin yorumlamaları hem kendisi hem kendisi hem hastası için güç ve inanç kazanmalıdır.
Bion, W. R. (1967). Notes on memory and desire. Classics in psychoanalytic technique, 259-260.
Çeviren: Ufuk Koşar