Motivasyonel Sistem Kuramı (MST)

DOI: https://doi.org/10.1017/9781108869164.005

Bu hafta rastladığım ve her ne kadar daha çok çalışma psikolojisi alanına girse de, klinik psikoloji açısından da önemli gördüğüm bir makaleden özet bilgi paylaşmak istedim.
Gördüğümüz üzere, motivasyon sistemlerinin evrimsel hikâyesinin merkezinde, hayatta kalma ve iyi oluşla ilişkili hedeflerin peşinden gitmeyi sağlayan yeni ve giderek daha sofistike mekanizmaların ortaya çıkışı yer alır. Ancak bir sistem ne kadar yetkin ve çok yönlü hâle gelirse, sistemin birçok bileşenini uyum içinde çalışır durumda tutacak koordinasyon ve dengeleme mekanizmalarına duyulan ihtiyaç da o kadar artar. Bu durum bizi, genel sistem işleyişinin ikinci temel özelliğine getirir.
Denge (equipoise), belirli bir özelliğin sabit ve “doğru” miktarına ulaşıldığında değil (bir tarifteki “doğru” tuz miktarı gibi), dinamik bir sistemin her bir unsurunun ortak bir amaca yönelik olarak uyum içinde işlediğinde ortaya çıkar. Wheatley’inözlü biçimde ifade ettiği gibi:
“Durgunluk, denge, eşitlik… bunlar geçici durumlardır. Kalıcı olan süreçtir – dinamik, uyum sağlayan, yaratıcı.”
Equipoise kavramı, sistemin her bir bileşeninin işleyişinde, dış koşullara ve diğer bileşenlerin durumuna bağlı olarak birçok farklı “doğru” yol olabileceğini ima eder. Bu nedenle, örneğin iyi ebeveynlik ya da etkili liderlik gibi kavramları basit bir davranışsal formüle indirgemek imkânsızdır.
Equipoise (denge), motivasyon sistemlerini anlamak için de kilit bir kavramdır; çünkü hedefler, duygular ve kişisel yeterlik inançları arasındaki karşılıklı bağımlılıklar, tasarım gereği oldukça güçlüdür. Örneğin, hayatta kalmak ve gelişmek için hedefleri kararlılıkla takip etmemiz gerekir; ancak aynı anda çok fazla hedefin peşinden gitmek duygusal açıdan yıpratıcı olabilir. Duygular, davranışı harekete geçirmek için yeterli şiddette olmalıdır (yani hissedilmelidir), ancak düşünceyi düzensizleştirecek kadar yoğun da olmamalıdır. Öz güven, zorlu zamanlarda motivasyonu sürdürebilir; fakat aşırı öz güven, kişinin henüz hazır olmadığı durumlara karşı hazırlıksız kalmasına da yol açabilir.
Seligman (1975), hayvanlar ve insanlar üzerinde oldukça etkili olan öğrenilmiş çaresizlik kuramını yayımladı.
Bandura’nın (1977, 1982) öz yeterlik (self-efficacy) kavramı ise, kişisel yeterlik inançlarının öğrenme ve davranış değişikliği üzerindeki etkilerini daha sistematik ve pratik bir biçimde incelemek isteyenler arasında büyük ilgi gördü. Bu dönemde aynı zamanda, içsel motivasyon kavramı etrafında şekillenen çeşitli kuramlar da ortaya çıktı.
Bunlar arasında, popüler akış (flow) kavramını ortaya koyan optimal deneyim kuramı ve öz-belirleme kuramı da yer almaktadır. Buna ek olarak, önde gelen araştırmacılar çeşitli kontrol sistemi modelleri, farklılaşmış duygu modelleri ve hedef temelli insan motivasyonu yaklaşımları geliştirdiler.
Kurama göre, kişisel hedeflerin etkili bir şekilde takip edilmesi için insan işlevselliğinin dört temel unsuru gereklidir:
1) Kişinin, istenilen sonuca ulaşılana kadar hedef takibini başlatmak ve sürdürmek için gerekli motivasyona sahip olması gerekir.
2) Kişinin, istenilen sonuçları üretecek eylemleri oluşturmak ve yürütmek için gerekli bilgi ve becerilere sahip olması gerekir.
3) Kişinin biyolojik yapısı ve işleyişi, başarılı hedef takibi için gerekli motivasyon ve bilgi-beceri unsurlarını destekleyebilmelidir.
4) Kişinin çevresi, istenilen sonuca yönelik ilerlemeyi kolaylaştırmalı ya da en azından aşırı şekilde engellememelidir.
Kuram, bu noktada matematiksel ama işlemsel olmayan bir ifade ile durumu şöyle özetler:
İnsan İşlevselliği = ((Motivasyon × Bilgi & Beceriler) ÷ (1 / Biyolojik Faktör)) × Çevre
Motivasyon = Kişisel Hedefler × Kişisel Yeterlik İnançları × Duygular
MST’ye göre motivasyon, öz-yönelim odaklı örgütlü bir sistemdir. Zihnin liderlik ve danışmanlık işlevlerinin örgütlü desenidir:
Kişisel hedefler: Arzu edilen ve istenmeyen olası gelecek durumlara dair yönlendirici düşünceler,
Duygular: Hedef düşüncelerini etkinleştiren, hedef takibini harekete geçiren ve düzenleyen mekanizmalar,
Kişisel yeterlik inançları: Bir hedefin peşinden gitmenin muhtemel sonuçlarına dair düşünceler.
Motivasyon araştırmacıları, yaklaşma temelli biçimde formüle edilen kişisel hedefler ile kaçınma temelli olarak kavramsallaştırılan hedefler arasındaki farklara dikkat çekmiştir. Her iki yönelim de yaşamda uyum için gerekli olsa da, öz-yönelim, kişinin zihinsel “ana sayfası” yaklaşma yönelimli olduğunda daha güçlü ve güvenilirdir.
Çünkü gelecekteki zorlukları kazanım açısından düşünmek, kayba odaklanmaktan çok farklı bir zihinsel yapı yaratır.
Yaklaşma hedefleri: üretkenlik, değişime açıklık, kişisel gelişim.
Kaçınma hedefleri: tereddüt, direnç, içe kapanma.
Son olarak, yeterlik inançları ve bağlam inançları, odaklandıkları alan (benlik içi vs. dışı) ve içerikleri açısından ayırt edicidir.

Yorum bırakın