Ufuk Koşar

Travma, ruh sağlığı alanındaki kavramlar içerisinde belki de gündelik yaşamın dilinde en çok karşılığı bulunanlardan biridir. Dile bu kadar yerleşmesinin sebebine dair şahsi fikrim, dile bu kadar yerleşmiş bir şeyin muhakkak ki zihinsel dünyada da bir karşılığının olduğu yönünde. Zihinde karşılık bulmasının yolu da ancak doğrudan veya dolaylı bir biçimde, bu kavramı zihnimizde temsil edecek bir yaşantıya sahip olmamızla ilgili olabilir. Yani travmatik deneyim, başa çıkabilelim veya çıkamayalım, her birimizin hayatında en az bir defa yaşadığı bir durumdur. Bu sebeple dile çok hızlı yerleşmiş olduğunu görüyoruz, çünkü travmatik deneyim varlığın özünde bir yerde hayatta kalmak mücadelemizle ilişkilidir. Bu hayatta kalma mücadelesinde aşılabilen zorluklarla güç edinip, aşamadıklarımızla uğraşmaya devam etmekteyiz. Çünkü aşabilelim veya aşamayalım, -travma kelimesinin etimolojisinde gördüğümüz üzere- her biri bizde bir iz bırakmakta.
Türkçeye Yunancadaki τραῦμα sözcüğünden geçmiştir. Yunancanın daha eski formunda teírō (τείρω) olarak yer alan sözcük yaralamak fiilidir ve onun da kökünün eski Hint Avrupa dilindeki terə yani delip geçmek fiilinden olduğu düşünülmektedir (etimolojiturkce.com).
Bir başka görüş de Proto Hint Avrupa dilindeki tere yani sürtünme, zorlama, zımparalama fiilinden türediği yönündedir. Varlığına dair varsayımsal kanıt şu şekilde sağlanmaktadır: Sanskrit dilinde turah “yaralı”; Yunan teirein “sürtünmek”; Latince terere “öğütmek, yıpratmak” ve tornus “dönen torna”; Eski Kilise Slavcası tiro “sürtünmek;” Litvanyaca trinu, trinti “sürtünmek”, Eski İrlandaca tarathar; Galce taraw “darbe, çarpma” (etymonline.com).
Türkçedeki yara kelimesinin oldukça eski olduğu, 1303 tarihli Codex Cumanicus’ta da yaranın bugünkü anlamıyla kullanıldığı görülmüştür (nisanyansozluk.com). Başka bir görüş de Eski Türkçedeki yar kelimesinin yarmak ile aynı fiilden türediği ve kesmek fiiliyle yakınlığının bulunduğunu yönündedir (etimolojiturkce.com). Bu görüşü destekleyen bir diğer kanıt da yarık sözcüğünün, yarmak fiilinin ve yara sözcüğünün bütün olan bir şeyin zedelenerek görsel anlamda benzer bir forma kavuşması üstünden olduğu düşünülebilir.
Türkçedeki hasta kelimesi de Farsçadaki خسته sözcüğünden geçmiştir ve Farsçada hem yorgun hem de yaralanmış anlamında kullanılır (etimolojiturkce.com). Aynı kelimenin Ermenice (խաստա), Gücaretçe (ખસ્તા), Lazca (xasťa) ve Azericede (xəstə) de bulunduğu görülmüştür (en.wiktionary.org). Farsça bu kelimenin kökeninin de Proto-Pers dilindeki xad yani dövmek, vurmak, yaralamak, incitmek fiilinden geldiği; onun da Sanskrit dilinde कदन kadana yani yıkım sözüyle akraba olabileceği söylenmiş fakat yeterli kanıt bulunamamıştır. Bununla birlikte Hotan ve Part dillerinde de bu kelime “dövülmüş, acı çekmiş” anlamlarına gelir (Cheung, 2007, s. 439).
Özetle, Hint Avrupa dil ailesinin coğrafyası olan İndus vadisinden Galler bölgesine kadar ve Ural Altay dil ailelerinin yaşadığı bozkır ve dağlara kadar çok geniş bir coğrafyada “travma” yaşayan birinin yaralanarak hastalandığı, varlığının örselendiği, bütünlüğe ait bir şeyin zedelenerek eskisi gibi olmadığı ifade edilmiştir.
Bir başka açıdan da baktığımızda bilişsel dilbilim bizlere dilin düşünce ve duygu dünyasına dönük yeni bir kapı aralar çünkü insan dili kendi varlığında gerçekleşenleri bir diğer insana da aktarmak üzere evrimleşmiştir (Hacızade, 2012). Bu bakış açısıyla günümüz Türkiye Türkçesi içerisinde düşündüğümüzde travmatik olan deneyime ilişkin sözcük ve söz öbekleriyle can kelimesinin yakınlığını görüyoruz. Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımızda can kelimesi şu anlamlarla ifade edilmiştir “İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık/ İnsanın duygularını taşıyan iç âlemi/ İnsanın kendi varlığı, özü” (sozluk.gov.tr). Bu noktada psikanalitik literatürdeki psişe ile can kelimesinin oldukça örtüşen yönleri olduğunu düşünebiliriz. Çünkü kendimize dönmüş öfke ile yaptığımız kendimize dönük saldırganlık eylemi cana kıymak, bir şeyde çok zorlanmak ve tükenmek hali can çekişmek, bir şeye dönük libidinal bir arzu ise canı çekmek ile ifade edilir. Birine karşı yok edici saldırgan dürtümüzde canı cehenneme deriz, artık libidinal yatırımımız bir şeylerden geriye çekildiğinde canımız istemez, hoşumuza gitmeyen bir şey duyduğumuzda veya düşlediğimizde canımız sıkılır ve melankolik halimizden çıktığımızda canımız yerimize gelir yahut cana geliriz. Bir şey tahammül sınırlarımızı zorlayıp bizim dayanma ve duygu düzenleme kapasitemizi aştığında canımıza yeter veya canımıza tak eder. Travmatik durumlar açısından baktığımızda ise yaşadığımız büyük bir kayıp ve üzüntü canımızdan can koparır, bizi bir olayın örseleyeceği yer can alacak noktadır. Çok korkulu, dehşetli bir durumda can derdine düşeriz, zor bela bir anda ani gerçekleştirdiğimiz eylemlerde can havlinde oluruz. Eminim ki pek çok örnekle çeşitlendirilebilir, belki geçmişte kaybettiğimiz sözcükler olduğu gibi gelecekte türeteceğimiz sözcükler vardır. Ancak her birinin bir yerden canımıza dokunacağına eminim.
Bu noktada biraz daha edebi bir söylemle, travma can derdine düşülen veya can havliyle hareket edilen olayların sonrasında candan can kopmuş gibi hissedilen ve sanki kişinin içinde canı çekilmiş gibi hissettiren durumdur denilebilir.
Cheung, J. (2007). Etymological Dictionary of the Iranian Verb. Leiden Brill.
Hacızade, N. (2012). Bilişsel Dilbilim Açısından Duyguların Dili. Çizgi Kitabevi Yayınları.
www.etimolojiturkce.com/kelime/travma Erişim tarihi: 03.03.2024
www.etimolojiturkce.com/kelime/travma Erişim tarihi: 03.03.2024
www.etymonline.com/word/trauma Erişim tarihi: 03.03.2024
www.nisanyansozluk.com/kelime/yara Erişim tarihi: 03.03.2024
