Psikoterapi ve Psikolojik Danışma Nedir?
- Benzerlikler, farklılıklar, nelerde ihtiyaç duyulduğu
Psikoterapi ve psikolojik danışma kimi zaman birbiri yerine kullanılmakta yahut aynı gibi düşünülmektedir. Ancak benim gerçekleştirdiğim okumalar sonucunda benzerlikleri fazla olsa da aralarında gözden kaçırılmaması gereken bir fark olduğu yönündedir.
Danışma (counseling) ile psikoterapinin (psychotherapy) neden aynı şey olmadığı etimolojisinde bile açıktır. Danışma, Kaşgarlı Mahmut’a göre karşılıklı konuşma ve fikir alma anlamındadır(1073). Kitabul İdrak’te Ebu Hayyan’a göre el maşwara, istişare bunun karşılığıdır (1312). Thesaurus’ta danışma, bir fikir alışverişinde bulunmak anlamına gelir (Meninski, 1680). Nişanyan’a göre eski Türkçe’de söyleşmek ve tanışmak anlamlarına gelir ki 19. yy dil devrimi ile gelişen bir sözcük olduğunu, tanışma ile aynı kökte olduğunu ve sonradan ayrıştığını söyler.
Counseling, İngilizceye Latinceden consulere kökünden ve consilium isminden geçmiştir. Kökü tetkik etmek, bir görüş almak, fikir almak gibi anlamlara gelir. Terapi kelimesi Yunancadan Fransızcaya ve oradan Türkçeye geçmiştir. İlk olarak Gürpınar’ın Cehennemlik isimli eserinde ilaç anlamında geçmiştir. Hasta birine hizmet etme, şifalandırma uğraşısı, iyileştirme gibi anlamlara gelir. Psikoterapi ise bunun psikolojik boyutta olması halidir. Nişanyan’ın aktardığına göre Van Brock bu sözcüğün Hititçedeki tarpan yani vekalet etme sözcüğüne kadar dayandığını söyler.
Hasta demişken, Farsçada yaralı demektir. Yani “yaralanmış” olana terapi yapılır. Yani danışmanlıkta iki kişiden biri, diğerinin bilgisine güvenerek fikrini alır ve amacı aslında bir şeyleri en azından netleştirmektir. İşlevselliği bozulmamıştır. Elbette bir düzeyde psikolojik bir sıkıntı da yaşar. Fakat hasta değildir, kendisi hala psikolojik açıdan bir bütündür. Terapi ise yaralanmış, örselenmiş, bir şekilde bütünlüğü bozulmuş kişiye uygulanır. Kişinin ihtiyacı bilgi almak değildir fakat bilgilenme de bu sürecin bir parçası olabilir.
Dolayısıyla danışmanlık mı terapi mi sorusuna danışanın/hastanın öyküsü cevap verir, ihtiyacının hangisi olduğunu danışmana/terapiste söyler. Bunun için çok uzağa değil, gördüğünüz gibi, sadece etimolojiye bakmak bile yeterli. Zira bin yılların bilgisi söylediğimiz sözcüklerde saklıdır.
Psikodinamik psikoterapi ve transaksiyonel analiz, sorunun ne olduğundan ziyade nasıl oluştuğuyla ilgilenmektedir. Bu noktada odak noktası da sorunu ortaya çıkaran psiko-sosyal faktörlerle birlikte, hatta onlardan da öte, kişinin o sorunu yaşamadaki içsel süreçlerinin varlığıdır. Bu anlamda hem fenomenolojik hem de deterministiktir. Çalışma biçimi açısından “şimdi ve burada”yı etkileyen “o an ve orada”nın nasıl içsel psikolojik dünyada yapılandığını anlamak ve birlikte anlamlandırmak üzerinedir. Duygu odaklı bir biçimde çalışır. Başka bir deyişle, anılara eşlik eden duygular yahut anılara eşlik edemeyen ancak onlardan koparılarak var edilmiş duygular ana odak noktasıdır.
Bu noktada süreç, iki eksende yapılandırılır: Açıklayıcı ve destekleyici uçların kesişimlerini, gelen danışanın yaşadığı sorun ve kişilik yapısı üzerinden belirleyerek. Formülasyon, danışanın yaşam olayları ve kişiliği üzerine kuruludur. Psikoterapist her ne kadar daha sessiz gözükse de aslında duyguları ve çağrışımlarıyla birlikte terapötik ilişkide bir katılımcı gözlemcidir.
Bilinenin aksine özellikle destekleyici psikodinamik psikoterapi kısa süreli biçimlerde de (8-25 seans) uygulanabilmektedir. Ancak terapinin ne kadar süreceği ancak o yolculuğa çıkmış iki kişinin cevap verebileceği -hatta belki yola çıkarken buna cevap veremeyeceğini kabul ettiği- bir süreçtir.
Bu süreçte de malzemeler sadece yaşantılar ve dile gelenler değil; dile gelmeyenler, rüyalar, hayaller, fanteziler, kabuslar ve sessizliklerdir de…